Geçenlerde yaptığı bir konuşmada Başvekil, hızla değişen dünyaya ayak uydurmak zorunda olduklarını belirtmiş.
Başvekil, konuşmasını şöyle sürdürmüş: "Dünyada çok hızlı bir değişim yaşanıyor. İdare anlayışı değişiyor. Siyaset değişiyor, ekonomi değişiyor. Bu değişime ayak uyduranlar, bu değişimi yıkından izleyenler ayakta kalıyor, yarışta öne çıkıyor ama değişimi tribünde izleyenler geri kalıyor. Bir çok imkandan da mahrum kalıyor” demiş.
Yani dünyada bir müzik çalarken dansı iyi yapmaya bağlamış işi. Müziğin ne olduğu önemli değil; amaç uyumlu ve iyi dans etmek. Böylece yarışta öne çıkılacakmış, ayakta kalınacakmış, birçok imkanlardan mahrum kalınmayacakmış.
Yeni bir şey söylememiş, daha önce de dile getirdiği, kendine göre “dünya gerçeğini” tekrarlamış.
Madunlar altta kalmışmış, kitleler ezilmişmiş, dışlanmışmış, hor görülmüşmüş ne gam!...
Yeter ki servete ve kudrete erelim . Altta kalanlar, “kendince kalmayı” tercih edenler, kendi haline ya da “kendi tercihlerine” ağlasın.
Sistem iyi dans edenleri ödüllendiriyor, tribünde değil pistte olmak, bu fırsatı kaçırmamak lazımmış!
Hegemon sistem anlaşılan zulmünü yeni dansçılarla, rolüne dünden hazır “gönüllü” ve”becerikli”, ancak şuursuz, yeni yüzlerin dans şovlarıyla sürdürecek. Hegemon belki de “dünya baş zalimi” payesini, eskisinden alıp bu gönüllü ve becerikli yeni adaylardan birine verecek. O halde durmak yok yola devam...
Mesele müzik meselesi.
Mesele Hegemonun getirdiği, makamı özünde aynı olan müziklerde dans etmeye çalışmak değil, teşrikliğin ve diğergamlığın müziğini bestelemek.
Mesele zincirlerimize aşık olmak değil, bu zincirlerin bizi ne kadar iyi dans ettirdiğine övgüler düzmek hiç değil,
mesele zincirleri kırmak, kopmak, ayrışmak, teberri etmek, yüz çevirmek;
tereddüt etmeden, pişmanlık duymadan, geri dönüşsüz...
Bu yol zor ve sancılı,
Bencilsiz, ayaz ve çelik bir adanmışlık, fedakarlık gerektiren,
her gurbete çıkış gibi, hicret gibi ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder